Cide’de Bir Gün: Sabah Çayıyla Başlayan Hayatlar

Karadeniz kıyısında sakince nefes alan, dağların denize sokulduğu yerde kurulu bir ilçe burası: Cide. Sessizliği sevenlerin, anılarda yürümekten hoşlananların ve hayatın küçük ritüellerine saygı duyanların yeri. Cide’de bir gün, İstanbul’un telaşlı sabahlarına benzemez. Burada gün, çayın buğusuyla başlar; koyu, sıcak ve samimi…
Sabah Serinliğinde Uyanmak

Cide’de sabah, çalar saatle değil; martı sesleriyle ve uzaktan gelen dalga uğultusuyla uyanır insan. Yazınsa güneş erken davranır; dağların ardından yavaşça süzülen ışık, odanızın duvarına vurur. Kışın ise sisli bir perdeyle kaplanır Gideros Körfezi. Fakat hangi mevsim olursa olsun, evin içinden bir çay kokusu gelir. Anneler, nineler çoktan mutfağa girmiş, semaveri tüttürmeye başlamıştır.
Çayın Yanında Ne Varsa
Cide’de çayın yanına illa bir şey konur: bazen taze yapılmış mısır ekmeği, bazen pazardan alınmış köy peyniri, kimi zaman da sadece sohbet… Evin büyükleri geçmişten hikâyeler anlatır, “Bu tepede vaktiyle Rumlar yaşardı” der biri, bir diğeri “Benim dedem bu kayıkla Trabzon’a kadar giderdi” diye ekler. Çünkü Cide’de çay, sadece içecek değil; sohbetin, hafızanın ve sadeliğin sembolüdür.
Sahil Boyunca Bir Yürüyüş
Kahvaltı sonrası, sahil boyunca yürüyen insanlarla karşılaşırsınız. Kimisi sabah sporu niyetine, kimisi sadece denizin sesini duymak için çıkar. Dalgaların kıyıya vuruşu, Cide’nin sakin karakteriyle bütünleşmiştir. Gideros’a doğru yürürken, yol boyu selam veren tanıdık yüzlerle karşılaşırsınız. Herkes birbirini bilir, herkes birbirine bir tebessümle selam verir. İşte küçük yerde yaşamak dediğimiz şey de budur: yabancılık hissi yoktur.
Küçük Esnafla Gün Ortası Muhabbeti
Öğleye doğru esnaf kepenk açmıştır. Manav, balıkçı, fırıncı… Her birinin camında güne dair küçük notlar görebilirsiniz: “Bugün barbun taze geldi.”, “Köy tereyağı var.”, “Fırından yeni çıktı.” Cide’de alışveriş, yalnızca ihtiyaç gidermek değildir. Esnafla yapılan kısa muhabbet, ilçenin nabzını tutmanın en samimi yoludur.
Öğleden Sonra: Bahçede, Gölgede, Sohbette
Saat 3’ü gösterdiğinde, çay bir kez daha demlenir. Bu kez balkonda ya da bahçede içilir. Çayın yanında bazen bir dilim karpuz, bazen fındıklı ev kurabiyesi… Sohbet yeniden açılır: yazın nasıl geçtiği, fındığın ne zaman toplanacağı, bu yıl havanın ne kadar kurak olduğu… Her konu, çayın buğusu kadar yumuşak bir tonda konuşulur.
Akşamüstü: Gökyüzüyle Yıkanmak
Gün batımı yaklaştıkça, Gideros Körfezi’ne nazır tepelerde gökyüzü pembeleşir. Cide’nin akşamları sessizdir ama asla kasvetli değildir. Tam aksine, bir huzur duygusu çöker mahallelere. Balkondan gelen kahkaha sesleri, tencerede kaynayan yemek kokuları… Bir gün daha geçmiştir ama herkes bilir ki burada geçen her gün, İstanbul’da geçen üç güne bedeldir.
Gece: Karanlığın İçinden Geçen Bir Melodi
Cide’de gece olurken karanlık ağır ağır çöker. Elektrik direkleri sarı ışıklarını yakar ama yıldızlar daha güçlü parlar. Denizden gelen hafif rüzgâr, yatmadan önce son bir bardak çay daha içirtir. Sessizce otururken, bir an düşünürsünüz: “Burada hayat ne kadar yavaş, ne kadar anlamlı…”
Cide’nin Hikâyesi, Her Gün Yeniden Yazılıyor
Cide’de bir gün, sadece zamanın geçişi değildir. Bu topraklarda yaşamak, anı yaşamak demektir. Her çay bardağında bir hatıra, her sahil yürüyüşünde bir sessizlik, her akşamüstü sohbetinde bir derinlik vardır.
Yorumunuzu bırakın